Emr-i bi’l-marûf ve nehy-i ani’l-munker (iyiliği emredip kötülüğü yasaklama) gereği olarak sakınılması gereken bozuk inanışlar, büyük hatalar ve sapık fırkalara (gruplara) karşı gerekli uyarıları konu edinir.
İbn-i Teymiyye ile İbn-i Kayyim el-Cevziyye hakkında osmanlının son Şeyhulislâm makamındaki zâtın vekili tarafından çok önemli bir uyarıya dair
„Hiç bir müslümana, Dînimizin temelleri ve fürû’u hususunda İbn-i Teymiyye ile İbn-i Kayyimin nakline (dînî bilgi aktarmasına) güvenmesi caiz değildir.“
Düzceli muhaddis Muhammed Zâhid el-Kevseri
Kaynak: Taʿlîkât ʿalâ Seyfu’s-Sakîl fi’r-Raddi ʿalâ İbni Zefîl
Allâh’ı yaratılmışlara benzetenlerin önde gelenlerinden olan İbni Teymiyye’nin ve Vehhâbiler’in Allâh’ı cisimlere mahsus sıfatlarla nitelendirdiklerine dair kaynaklarıyla birlikte açıklamalar
İbni Teymiyye “Mecmu-u’l fetava” diye adlandırılan kitabının 4. cüz’ünün 374. sayfasında Allâh hakkında açıkca “CULUS” yani “OTURMA” sıfatını ifade etmiştir.
İbni Kayyim el-Cevziyye de “Bedâi-u’l fevâid” diye adlandırılan kitabının 4. cüz’ünün 40. sayfasında Allâh hakkında açıkca “CULUS” yani “OTURMA” sıfatını ifade etmiştir.
Muhammed ibn AbdulVehhab ise „Mecmuatu rasail fittevhid“ diye adlandırılan kitabında “CULUS” yani “OTURMA” sıfatını ifade etmiştir.
İbn Baaz “Mecelletu’l-hac“ h. 1415 yıla tekebül eden 11. cüz Hac dergisinde haşa şöyle demiştir: “Allâh zatı ile arşın üstündedir.”
Salih ibn Fevzan, “Nazarat ve takibat ala ma fi kitabisselefiyye“ (Daru’l-vatan, Riyad) isimili kitabının 40. sayfasında şöyle demiştir: “Allâh arşa yerleşmiştir.“
Useymin, „Fetâva’l-akide“ isimli kitabının 85. sayfasında şöyle demiştir: „Allâh zatıyla arşın üstündeki cihettedir.“ Aynı kitabın 742. sayfasında da haşa şöyle demiştir: „Allâh hareket ediyor.“
Bu gibi ifadeler, bu insanların Allâh’ı cisim olarak kabul ettiklerinin göstergesidir.
Ayrıca Useymin „Tefsir Ayetul-kursiyy“ isimli kitabının (Mektebetu İbnu’l-Cevzi) 19. sayfasında Allâh hakkında haşa şöyle demiştir: Kürsi, Allâh’ın iki ayağının bulunduğu yerdir.“
Muhammed ibnu AbdilVehhab’ı bizzat ecdadından kabul eden, Abdurrahmân ibnu Hasen ibnu Muhammed ibnu Abdulvehhab, “Fethu’l-Mecid” kitabının 356. sayfasında (Mektebetu Darusselâm, Riyad) haşa Allâh’ın kürsiye oturduğunu açıkca ifade eder.
Bu son kişinin sözünde, Allâh’a isnat edilen oturma sıfatı, arş ile bağlantılı olarak geçmese de haşa kürsi ile bağlantılı olarak geçiyor ve bu sebeple bu da küfürdür. Bir kimse Allâh’ın haşa arşa oturduğunu iddia ettiğinde nasıl ki küfre giriyorsa Allâh’ın kursiye oturduğunu iddia ettiğinde de küfre girer.
İmana zarar veren bu tür hallerden Allâh’a sığınırız.
Ehl-i Sünnete göre Allâh’ın kesinlikle uzuvları yoktur. Kur’anî ve hadîsî nasslarda uzuvmuş gibi bir izlenimin verildiği yerlerde geçen kelimeler, arapçada çok anlamlı kelimelerdir, mesela mecazi olarak kullanılan ifadeler geçer ve bazı yerler Allâh’ın sıfatlarına delalet ederler bazı yerler ise başka anlamlara.
Selef-i salihin’in bir kısmının tevil etmesiyle birlikte çoğunluğunun müteşabih olan nasslar hususunda izledikleri yol, bu müteşabih olan nassları zahirlerine hamletmemektir (benzetme içerecek bir manada anlamamaktır) ve üzerlerinde durmayarak benzetmeksizin, nasıllık isnat etmeden Allâh’a layık bir anlamı olduğuna inanarak geçiştirmektir.
Tefsir yazan İbn-i Kesir (dikkat) ne eşarîdir ne de maturîdî
Ehl-i Sünnetce bilindiği üzere Ehl-i Sünnet ve’l Cemaati temsil edenler eşariler ile maturîdîlerdir. Bunları, vehhabiler gibi sapıtmış insanlardan başkaları kötülemezler. İmam Gazalinin „İhyau ulûmi’d-Dîn“ kitabına açıklama yazan hadis hafızı ve hanefi mezhepli olan lugatcı Murteda ez-Zebîdî bu açıklamasında şöyle demiştir: „Ehl-i Sünnet genel olarak kullanıldığında onlardan kastedilenler eşariler ile maturîdîlerdir.“
İbn-i Hacer el-Askalânî „ed-Duraru’l-kâmine“ adlı eserinde, İbn-i Kayyim el-Cevziyye (ki kendisi ibni Teymiyyenin en meşhur ögrencisidir) ile ibni Kesir (ki kendisi de ibni Teymiyyenin öğrencisi olup onunla birlikte bir süre zaman geçirmiş ve onun huzurunda çok okumuştur) arasında geçen bir münazaradan bahsetmiştir.
Şöyle ki bu münazarada İbni Kesir, İbni Kayyim el-Cevziyyeye şöyle demiştir:
„Sen benden eşarîyim diye, nefret ediyorsun!“
İbni Kayyim de cevaben şöyle demiştir:
„Hocan ibni Teymiyye iken başından ayağına kadar kıllı dahi olsan, insanlar eşari olduğunu söylemende sana inanmazlar.“
Önemli bir uyarı: Bu zamanda İbni Teymiyye ve Muhammed İbn Abdilvehhab sempatizanı olan vehhabiler, „Ben vehhabiyim“ demezler ben sünniyim derler o halde Medinede veya Mekkede vehhabi okullarında sözde Dini eğitim almış olup oradaki eğitimi kabullenmiş olanların: „Ben vehhabi değilim.“ şeklindeki sözlerine aldanılmamalıdır.
Buna dair bir misal vereyim, Medinede okumuş bir türk, kendisi hakkında bir yandan vehhabi olmadığını söyledi öbür yandan ise vehhabilerin benimseyerek/uygun görerek okuttukları İbn Ebil İzz tarafından şerh edilmiş/ açıklanmış olan „Tahavi Akidesi“ kitabının dersini Ehl-i Sünnetce şerh edilmişcesine aldığını söyledi. Oysaki Ehl-i Sünnet alimlerinden olan imam Cafer et-Tahavinin bu kitabı için şerh/açıklama yazan İbn Ebil İzz el-Hanefi, İbni Teymiyyenin inancı doğrultusunda bu kitabı açıklamaya kalkışmıştır. İşte bu sebeple bu kitaba yaptığı açıklamalar Ehl-i Sünnet inancına uymayan birçok açıklamalar içerir. İşte bazı insanlar, böyle kitapların dersini gördüğünü söylemekle Ehl-i Sünnetten olduğu izlenimini vermeye çalışırlar, oysaki durumu iyi bilen kimse, işin içinde bir terslik olduğunu anlar.
Vurgulayarak söylüyorum ki, İbn Ebil İzz el-Hanefinin „Tahavi Akidesi“ kitabı hakkında yaptığı açıklamayı vehhabiler ders kitabı olarak öğretmektedirler. Bu kitap türkçe diline de çevirilmiştir. ALTINDAĞ YAYINEVİ bu kitabı, „El-AKİDETU’T-TAHAVİYYE VE ŞERHİ İmam İbn Ebi’l-`İzz el-Hanefi“ şeklinde piyasaya sürerken, vehhabi kitaplarının neşriyatını üstelenen GURABA YAYINLARI da aynı kitabı piyasaya sürmüştür. Müslüman kardeşlerimizi bu yanlış açıklamalar içeren kitaba karşı uyarmak onlar için faydalı olacaktır. Vehhabilerin kitaplarını yaymaya çalışan yayınevlerin şerrinden Allâh’a sığınırız.
Şeyh Muhyiddîn ibn Arabî’nin hulûl inancından uzak olduğu ve bu bozuk inancın Futuhât-ı Mekkiyye adlı kitabına sokuşturulduğuna dair pek önemli bir uyarı
Meşhur olan ve hakkında birçok söylenmiş yalanlara maruz kalan şeyh Muhyiddîn ibn Arabi „Futuhât-ı Mekkiyye“ adlı kitabında bizzat şöyle demiştir:
„Kim hulûle kail olursa (hulûl inancını söylerse) onun dini bozuktur ve ittihat inancını (birleşme, bir olma -hâşâ- Allâh’ın kainat ile birleştiğine dair olan inancı) söyleyen ise ancak bir ilhad (sapıklık) ehlidir.“
Bunu söyleyen bir âlim, aynı kitabında ağır bir şekilde kötülediği o bozuk inanışları savunur mu hiç?!!
İşte bahsi geçen kitaptaki bu ve başka ciddi olan yanlışlar ona ait olmayıp sokuşturmalardan ibarettir. O sokuşturmalardan uzak olarak Futuhât-ı Mekkiyye kitabını okumak isteyene, bu kitabın özetini yapan şeyh Abdulvehhâb Şa’râninin „Muhtasar Futuhât-ı Mekkiyye“ adlı çalışması tavsiye edilir. Çünkü o, bu kitabın aslı/orijinalı ile karşılaştırılmış nüshaya ulaşarak yanlışların yer almadığı nüshaya göre yayınlamıştır. O bu çalışmayı yapmadan evvel zaten o yanlışları muhtasar olarak özetlediği kitaba almamıştır ve karşılaştırmayı yaptıktan sonra da anlam olarak: „Kitabın aslında, Şeriatın zahirine ters olarak gördüğüm ifadelerden hiç birini görmemişimdir.“ demiştir.